Felsefe düşünmek, bir tanımı, varlığı, nesneyi her şeyiyle sorgulamaktır. Felsefe; evreni, doğayı ve kendini tanımak ve algılamaktır. Varlıkları, tanımladıkça tam olarak bilincine varabiliriz. Birçok farklı düşünür felsefede araştırmak için farklı konuları seçmişlerdir. Tabi ki felsefenin tanımını da farklı açıklamayı tercih etmişlerdir. Bu yazıda bilgiyi seven ve onu bulmak için hayatını doğru bilginin peşinden koşmaya adamış filozoflar ve onların farklı felsefe anlayışlarına değindik. Farklı akımlardan bazı filozoflara göre sorguladıkları kavramlarla birlikte felsefenin anlamı ve savundukları düşünce ile zihin yapılarını inceleyelim.
1. Platon
Sokrates’in öğrencisi olan Platon doğa dışında ahlak ve toplumun yaşantısını da sorgulamıştır. Daima bilgi ile doğru yaşamın kriterlerinin belirlenebileceğini öne sürmüştür. Ona göre felsefenin temeli insanın mutluluğu ve idealara dayanır. Mutlu yaşamın kaynağı erdemlere bağlıdır. Bu erdemler, bilgi, idealar, evrendoğum, ölümsüzlük ve devlettir. Platon diğer adıyla Eflatun, hayatı boyunca bu kavramların doğru tanımını bulmaya çalışmıştır. Onun idea kuramı; değişmez, kalıcı, sabit olan ebedi ve evrensel algılamalardır. Platon bu idea kuramıyla, iyi, doğru, ve güzel gibi kavramları da sorgulamıştır. Bununla birlikte evreni sorgulamak, devletin ideal tanımını bulmak onun felsefe anlayışıdır. Ruhun ölümsüzlüğü ile insan, düşünerek daha önceki hayatlarında bildiklerini yeniden hatırlar. Ona göre var olan bilgi yeniden keşfedilir.
2. Heraclitus
Heraclitus önce doğayı ve evreni sorgulayarak her şeyin değişim olduğunu söylemiştir. Onun felsefesine göre dünyayı ateş yaratmıştır. Ateş hareketli, ölçülü ve devam eden bir değişim içindedir. Ateşten meydana gelen dünya aynı değişim ve hareketliliğe sahiptir. Varoluş ise zıtlıklardan ve zıt durumların birbirinden etkilenmesinden oluşur. Varlık bu oluş sürecidir. Yani varlık yoktur sadece oluşum vardır. Birbirine zıt olgular birbirini besleyen ve birbirinin varlığını destekleyen olgulardır. Ondan önceki ve sonraki farklı akımlardan filozoflara göre tamamen farklı bir düşünceye sahip Heraclitus’un zihninde felsefenin anlamı her şeyin bir akışın ve değişimin parçası olmasıdır.
3. Baruch Spinoza
Spinoza’ya göre bilmek nedenselliği algılamaktır. Evrenin düzeni ise nedenselliklerle doludur. Var olan her şey neden sonuç ilişkisine bağlı olarak bütünün parçasıdır. Hiçbir şeye bağlı olmayan, var olması sadece kendisine bağlı olan bir ilk neden olmalıdır. Spinoza bunun tanrı olduğunu söyler. Fakat Spinoza’nın bahsettiği tanrı toplum dinlerinden farklı olarak insanlarla iletişime geçmez ve doğada bulunmaktadır. Her şey gibi tanrı da bütünün bir parçası ve doğanın içindedir. Fakat kimseyi sevemez ya da cezalandıramaz. Kişinin tanrıya karşı sevgisi ise karşılıksızdır. Çünkü tanrı insani duygulardan yoksundur.
4. David Hume
Hume insanın algılama şekline odaklanmıştır. Algıyı idealar ve izlenimler yani düşünceler ve duygular olarak ayırır. Düşüncelerimiz gerçeği doğru ve yansız biçimde kaydeder. Ama duygularımız her zaman daha ön plandadır. İzlenimlerimizi daha çok dikkate alırız ve idealarımızı da izlenimler oluşturur. İzlenimleri duyularımız ve etkilendiklerimiz oluşturduğu için kanıtlanamazlar. Fakat yine de izlenimleri idealardan üstte tutmamızın sebebini Hume, nedenselliğe bağlamıştır. Bir durumdan başka bir duruma neden sonuç ilişkisi kurarak çıkarımlar yapar, varsayımlar üretiriz. Geçmişin devamlı gelecekte tekrar edeceğini düşünürüz ama bu her zaman kesin doğru değildir.
5. Francis Bacon
İngiliz felsefeci Francis Bacon, deneyci felsefenin de ilk düşünürleri arasındadır. Bilginin güç olduğunu savunarak varlıkların neden veya ne amaçla var olduklarıyla birlikte nasıl çalıştıklarını da irdelemiştir. Daha çok bilim ile uğraşmış olan düşünüre göre felsefe; doğa yasaları ve doğanın çalışma süreciyle öz ve biçimi ortaya çıkarmayı hedeflemektir. Bireyin bunları anlaması için Bacon’un putlar kuramı ile idol olarak adlandırdığı, kendi zihnindeki ön yargı, yanlış ama kesin olarak gördüğü düşüncelerinden uzaklaşması gerekir. Doğa hakkında kesin bilgilere ulaşmak ve biçimini anlamak ise gözlem ve deneycilikten geçer.
6. René Descartes
Descartes’a göre kuşku duymak, düşünmek; sonrasında bilmek için en önemli ve atılması gereken ilk adımdır. Gerçekleri duyularımızla algılarız ve duyularımızın bizi yanıltma ihtimali vardır. Bu nedenle aslında gerçek olmayan, yanılsama bir yaşamda da olabiliriz. Bildiğimiz ve algıladığımız her şeyden kuşku duymalıyız. Böylece zihnimizi sıfırlayıp en başa dönerek kesin bilgiye ulaşırız. Gerçekliğine emin olabileceğimiz tek şey kuşku ve tabi ki onunla birlikte gelen düşünmedir. İnsan ancak düşünerek var olabilir. Kendi varlığını kabul ettikten sonra dış dünyanın, evrenin varlığını sorgulayabilir.
7. Konfüçyüs
Çoğunlukla insan ahlakı ve siyasi yönetici tanımları ile ilgilenmiştir. Farklı akımlardan filozoflara göre iyiliği ve bireyin kendi içine dönmesini en çok destekleyen filozof Konfüçyüs’ün düşüncesinde felsefenin anlamı bilgeliktir. Konfüçyüs’e göre bilge insan üstün insandır. Ona göre felsefe bilge insana, üstün insana ulaşmak için kendini sürekli bilgi, ahlak ve erdem yönlerinden geliştirmesi ve sorgulamasıdır. Doğru toplum yaşamını ise denge ve uyum ile açıklamıştır. Toplumdaki yöneticinin önce kendi ahlak ve erdemini yönetmesini düşünmüştür. Kişi kendini geliştirmeli ve bilgisini başkalarına öğretmelidir. Benlik toplum ilişkileri ile ortaya çıkar. İnsanı oluşturan onun çevresinden etkilendikleri önce ailesi sonrada toplumdur.
8. Friedrich Nietzsche
Nietzsche’nin felsefesine göre gelenekler akıl temelli olgular değildir. Toplumlardaki temel değerler bizden çok önceki medeniyetlerden kalma olduğu için onları reddeder. Yaşamı, acıyı ve iyiyi yöneten, insan ve görülenlerden başka bir varlığın olduğunu kabul eder. Ama yaşanan acılardan kaçmak yerine onları yaşayarak bizi güçlü kıldığını düşünür. Karakterimizi oluşturan yaşadığımız iyi ya da kötü olaylardır. Onun felsefesinde tanrıyı insanlar yaratmış ona göre kendi toplum kurallarını belirlemişlerdir. Nietzsche tanrının aslında olmadığını toplumların kendine umut ve hayallerini dinç tutacak bir kavram oluşturduklarını düşünür. Çok katı bir şekilde merhamet kavramına da karşı olan Nietzsche bunu bir zayıflık göstergesi olarak görür ve her zaman irade gücüne sahip olunmalıdır. Tanrının yokluğunun yerine ise üstinsan kavramını koymuştur ve merhamet, vicdan, empati gibi duygulardan uzak sanat ve kültüre yakın güçlü insanları, insanlığın bir sonraki evrimi olarak gördüğü üstinsan olarak belirlemiştir. Kendi benliğinin farkına varabilen kişi dehası ile üstinsandır.
9. Albert Camus
Camus’ya göre dünya ile insan bilincinin algılaması arasında bir uyumsuzluk vardır. İnsanın kendi bilinciyle dünyayı algılamaya çalışması ve karşılığında tam bir kesin sonuca ulaşamaması saçma olgusunu yaratır. İnsan hayatı değerlidir ama aynı zamanda bir gün son bulacaktır. Eğer son bulacaksa yaşamak anlamlı mıdır sorusundan yola çıkmıştır. Ama Albert Camus, her zaman yaşamın değerli olduğunu ve terk edip kaçarak bu anlamsızlıkla başa çıkılamayacağını söyler. Bu absürd durumu kabullenerek uyumsuzluğa karşı durabileceğimizi savunur. Çünkü yaşamak bir hediyedir ve en zorudur. İnsan asıl bunu başarabilmelidir.
10. Immanuel Kant
Kant bilimin nesnelliğini ve şüpheci bir yaklaşım ile kesin bilgiye ulaşılabileceğini savunmuştur. Ona göre felsefede önce bilim sonra ahlak yasaları gelmektedir. Duyularla algılanan ve duyusal olmayan olarak ayrım yapmıştır. Uzay, tanrı, ruh ölümsüzlüğü gibi kavramları barındıran metafizik ortamında bilgiler bilimsel verilere dayandırılamaz. Kant felsefesine göre nesneyi bilmenin dışında nasıl bildiğimizin de analizi yapılmalıdır. Kant, insan doğasında ise ahlak yasasını ortaya koyar. Ahlak yasası bireyin kendi özgürlüğü içinde kendine belirlediği kurallardır. Kişi bunu bir ödev olarak kabul eder ve kendi sorumluluğunu üstlenir. Kant’ın felsefesine göre insan kendi iradesiyle ahlak yasalarını belirler. Buna göre vicdan devreye girerek hiçbir çıkar düşünmeden yapılan eylemler ahlaklı eylemler tanımı içindedir.
Akıcı ve bilgilendirici bir içerik olmuş tebrik ederim