Türk edebiyatının İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy, Osmanlı Devleti’nin yıkılma süreçlerine yakinen tanık olmuş ve o devri en derin şekilde yaşamış bir dava insanıdır. Siyasi ve fikri yönü kuvvetli bir şair olan Akif, bu yıkılışın her anında çözümler üretmeye çalışmış, ahlaki yönü ile öne çıkan bir toplum hayal etmiştir. Çağdaşlık, millilik konusunda reformist bakış açısına sahip olan şair, İslamcılık anlayışı ile hareket etmiş ancak modernleşmeyle beraber gelişen yeni bir sentezi de yaratmak istemiştir. Ülkenin en zor şartlarında elini taşın altına koymaktan hiç çekinmemiş, milli mücadelenin henüz başladığı yıllarda ulusal mücadelenin içinde yer almış, ülkemizin milli marşı olan İstiklal Marşı’nı kaleme almıştır. Biz de bu içeriğimizde sizlere milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy ve kaleme aldığı İstiklal Marşı şiirimizin yazılış öyküsünü ele aldık. Keyifli okumalar!
1. Akif’in İlk Yılları ve Eğitimi
Mehmet Akif Ersoy, İstanbul’un Fatih semtinde 1873 yılında dünyaya geldi. Babası Temiz Tahir adıyla anılan Tahir Efendi’dir; annesi ise Emine Şerif Hanım’dır. Akif isminin hikâyesinde gizli bir mana bulunmaktadır: Akif, Hicretin 1290. yılında dünyaya geldiği için ebcet hesabıyla ona “Ragîf” ismi konulmuştur ancak yaygın bir isim olmadığı için zamanla ailesi ve çevresi ona Akif olarak seslenmiştir. Tanzimat döneminin yaşandığı yıllarda dünyaya gelen Akif’in çocukluğu ve gençliği, Batı’nın etkisinin çok fazla görüldüğü bir sosyokültürel ortamda ve İstibdat Dönemi’nde geçmiştir. 1881’de Emir Buhari Mahalle Mektebi’nde eğitim hayatına başlayan Akif, devamında Fatih’te Maarif Nezareti’ne bağlı İptidai Mektebi’ne oradan da Fatih Merkez Rüştiyesi’ne kaydolmuştur. Rüştiye yıllarında babasından Arapça dersleri de almış, ilk dini telkinleri ve fikirleri de yine ailesinden öğrenmiştir. Anne ve babası kendi deyimiyle, abid ve zahid, insanlardır; ibadetin vecdini ve zevkini onlardan öğrenmiştir.
2. Akif’in Hayatında Dönüm Noktaları
Akif’in hayatındaki iki önemli olay onun yaşamını derinden etkilemiştir. Birisi babasının ölümü diğeri de Sarıgüzel’deki evlerinin yanmasıdır. Yeni kurulan Mülkiye Baytar Mektebi’ne kayıt olma sebebinin altında memuriyet yatmaktadır. Bu dönemlerde eski edebiyatın savunucularından birisi olan Muallim Naci’nin etkisindedir. Dil derslerine ilgisi vardır ve Fransızca derslerini çok sevmektedir. Birincilikle bitirdiği bu okuldan sonra memurluk hayatına başlamıştır. Ziya Paşa, Namık Kemal, Victor Hugo ve Emile Zola bu yıllarda ilgiyle takip ettiği düşünürlerdir. Anadolu’da ve Rumeli’de çeşitli memuriyet dönemleri geçirmiştir. Çeşitli dergilerde şiirler yayımlamaya ve tanınmaya başlayan Akif, İslami bir sosyal adalet fikrine yavaş yavaş yaklaşmaya başlamıştır. Durgun olduğu bu sanat yıllarında çeviriler yapmış ve fikri dünyasını geliştirmeye özen göstermiştir.
3. Tarih Sahnesinde Akif
İkinci Meşrutiyet ilan edildikten sonra toplumun fikir hayatında önemli gelişmeler olmuştur. Doğru yol anlamına gelen Sıratı Müstakim dergisinde başyazar olarak görev alan Akif, Safahat adlı eserindeki şiirlerden bazılarını burada yayımlamıştır. Hürriyetin ilanı ile birlikte ayda birkaç tane şiiri yayımlanmaya başlayan Akif, Birinci Safahat manzumelerinde İstanbul’dan insan portrelerini aktarırken, Fatih Camii adlı eserinde çocukluğundan ve anılarından bahsetmektedir. Küfe adlı şiirinde ailesine bakmakla yükümlü yoksul bir insanın hayatını aktarırken ezilmiş ve hayatla mücadele eden insan manzaralarını ele almıştır. Hasta, Ezanlar, Selma ve Meyhane bu dönemin önemli şiirlerindendir. Bayram adlı şiirinde Fatih’te kutlanan bir bayram mekânını anlatırken çocukların mutluluklarını ele almıştır.
4. Akif’in İstiklal Marşına Kadarki Süreci
İstiklal Marşı ve eserlerini büyük bir ciddiyetle kaleme alan milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, milli marşa kadar yazdığı şiirlerde marşın konularına yavaş yavaş değinmeye başlamıştır. Mezarlık adlı şiirinde toprağın altında kefensiz yatan sayısı on binlerce olan şehitleri anan Akif, milletimizin geçmişinin orada gömülü olduğunu belirtmiştir. Âmin Alayı adlı şiirinde dönemin gençliğine olan inancını anlatmış, Kör Neyzen şiirinde ney çalıp dilenen bir adamın halini ele almıştır. Önemli şiirlerinden birisi olan Seyfi Baba şiirinde, elinde fenerle hasta ziyaretine çıkmış, evsiz barksız insanları resmetmiştir. Şiirleri peş peşe yayımlanan Akif, artık sanatıyla ve verdiği mesajlarla toplumda tanınmaya ve itibar görmeye başlamıştır. Sanatını toplum yararına kullanan şair, hürriyeti selamlamış, insanımızı yüceltmeye çalışmıştır. Ahiret Yolu, Mahalle Kahvesi, Canan Yurdu ve Muhasebe adlı eserleri, 1910 yılına kadar yazdığı önemli manzumelerdir.
5. İlk Kitabın Rüzgârı ile Akif
1911 yılında şiirlerini Safahat adlı eserinde toplayan Akif, sanatını toplum yararına kullanmış, adeta yoksul insanların destanlarını kaleme almıştır. Devrin fikir ve sanat çevrelerinde öne çıkmaya başlayan Akif, Sıratı Müstakim dergisinde yazılarını kaleme almaya başlamıştır. Bu yazılarda hürriyeti savunan Akif, eğitim ve kültür hayatıyla ilgili söyleşilere katılmaya ve topluma rehber olmaya devam etmiştir. Ülkedeki önemli okulların Batı’yı sürekli örnek alan eğitim anlayışını eleştirerek, bilim ile birlikte Müslüman eğitimi verecek okulların olması gerektiğini savunmuştur. 1911’den sonra bütün İslam topluluklarının da sesi olmaya başlayan Akif, İslam topraklarında karşılaşılan haksızlıklara karşı halkı uyaran ve uyarırken de kutsal kitap Kur’an’ı kendisine rehber alan bir mütefekkir olmaya çalışmıştır. Balkan Savaşları sonrasında dağılan imparatorluk için herkesi, emperyalizme karşı vatana sahip çıkmaya çağırmıştır.
6. İstiklal Marşına Doğru Akif
1920’li yıllara gelindiğinde Milli Mücadele başlamıştır ancak Türk milletinin kendisine ait bir milli marşı yoktur. Maarif Vekâleti, milletimizin ve ordumuzun ortak duygularına tercüman olabilecek, bağımsızlık yolunda bütünleştirici ve milletin haklı kavgasını yansıtabilecek bir marş yazılması için ilan yayımlamıştır. Yarışmaya ilgi o denlidir ki 724 adet eser çok kısa bir süre içerisinde yazılır ve komisyona gönderilir. Hamdullah Suphi, Akif’in yarışmaya katılmadığını görmüş ve nedenini araştırınca da Akif’in ödül sebebiyle katılmadığını anlamıştır. Akif, Hamdullah Suphi’nin yoğun ısrarları üzerine yarışmaya girmeye karar vermiş ve marşı yıllardır derinden hissettiği duygularının ve fikirlerinin terennümü içerisinde kaleme almaya başlamıştır. Zaten uzun zamandır Milli Mücadele için Anadolu’da olan Akif, emperyalizmin bir imparatorluğu nasıl parçaladığını ve Anadolu hareketini engelleme çabalarını görmüş, halkı ortak değerler etrafında toplamaya çalışmıştır.
7. İstiklal Marşı’nın Yazılışında Akif
Yarışmaya girmeye karar verdikten sonra milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Tacettin Dergâhı’nda inzivaya çekilerek milli şiirimiz İstiklal Marşı yapıtını kaleme almıştır. Marş, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlandıktan sonra mecliste uzun görüşmeler sonunda 12 Mart 1921 tarihinde oy birliği ile kabul edilmiş ve İstiklal Marşı kahraman ordumuza ithaf edilmiştir. İstiklal Marşı, Hamdullah Suphi’nin gür sesiyle mecliste okunmuş ve ayakta alkışlanmıştır. Mecliste kabul edilen İstiklal Marşı, tekrar gazetelerde yayımlanmıştır ve İngilizce, Fransızca, Almanca gibi çeşitli dillere çevrilmiştir. Akif, yarışmadan aldığı ödül olan 500 lirayı Darülmesai’ye bağışlamıştır. Bu marş, Akif’in her zaman gurur duyacağı ve kahraman ordumuza bağlılığını bildiren bir eser olarak belleğinde hep yer almıştır. Dava insanı olan Akif, bu zorlu yıllarda ülkesi için çalışan bir düşünür olarak gittiği her yerde saygı görmüştür.
8. İstiklal Marşı’ndan Sonra Akif
Mehmet Akif Ersoy, Kurtuluş Savaşı yıllarında şiirler yazmaya devam etmiştir. Sebîlürreşâd dergisinde İslam ülkelerinin esaret altında kalışını ve birleşmeyi ele alan Akif, Büyük Taarruz sonrasında asıl hedefin milli bir hüviyete sahip toplum yaratmak olduğu görüşündedir ki ona göre bu hüviyet İslam geleneklerini kaynak olarak ele alan bir toplumdur. Ankara’da Tacettin Dergâhı’nda çalışmalarına devam eden Akif, burada arkadaşlarıyla bir araya gelmiş, söyleşiler ve sohbetler düzenlemiş, dostlarını ağırlamıştır. Abbas Halim Paşa’nın davetiyle Mısır’a giden Akif, burada Kur’an tercümeleriyle ilgilenmiştir ve Kur’an meali üzerine çalışmıştır. Mısır’da Camiat-ül Mısriyye üniversitesinde Türk dili ve edebiyatı dersleri vermiştir. Böylece fikirlerini, İslam topraklarına ulaştırmayı hedeflemiştir.
9. Türkiye’ye Dönüşü ve Ölümü
Mehmet Akif, Siroz hastalığına yakalanınca 1936 Haziran ayında hava değişikliği de iyi gelir düşüncesiyle İstanbul’a geri dönmüştür. Yaklaşık 10 yıldır vatanından ayrı kalan Akif, yurda giriş yaptığı sularda çok hüzünlenmiştir. Mehmet Akif Ersoy, 27 Aralık 1936 tarihinde pazar günü 19.45’te hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi Beyazıt Camii’nden kaldırılmış ve Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilmiştir. Kabrini yaptırmak isteyen üniversite gençliği ise bir risale hazırlamış, buradan gelen parayla da Mehmet Akif’e yaraşır ve kabir yapılmasını istemişlerdir. İstenilen para toplanamayınca demiryolları müteahhitlerinden gelen yardımlarla kabir yapılmıştır. Her yıl 12 Mart günü, İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü olarak kutlanmaktadır. 2011 yılı Mehmet Akif Ersoy Yılı ilan edilmiştir.
10. Fikir ve İlim Hayatında Akif
Milli şiirimiz İstiklal Marşı başyapıtını kaleme alan ve milli şairimiz olan Mehmet Akif Ersoy, sadece çağını değil kendisinden sonraki nesilleri de etkileyen bir mütefekkir olarak sözlerini etkili şekilde söylemiştir. Hayatı hep mücadele ile geçmiş, umudu ve ahlakı hayatının merkezine alan bir dava insanıdır. Milli ve manevi değerlere önem veren Akif, İslam dünyasının yükselişi için öze dönülerek yükselişe geçilmesini ısrarla söylerken, toplumların yıkılışını bu şuurdan uzaklaşmaya bağlamıştır. Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecini yakından yaşamış, yeni devletin ve Cumhuriyet’in kuruluşunu yakından takip etmiş, böylece fikir dünyasında kökü mazide olan bir ati olmayı hedeflemiştir. Gelenekten beslenen milliyetçi ve muhafazakâr bir yapıda olan şair, bozuklukları gidermek için nedenlerin köküne inmiş, bu nedenleri de eğitim sistemindeki yanlışlıklara bağlamıştır. Modernleşmenin ve ilerlemenin önünde durmayan, hürriyet düşkünü ve bağımsızlık düşüncesine sıkı sıkıya bağlı bir fikir adamı olarak yaşamaya devam edecektir. Saygıyla anıyoruz.
Güzel bir içerik olmuş