Dünyanın sonu gelince sonrasında ne olacağını hiç merak ettiniz mi? Ya da geride kalanlara ne olduğunu görmek ister misiniz? En temel içgüdümüz olan hayatta kalma duygusuna ne kadar tutunabiliriz? Mahşerin ötesini keşfetmek isteyenler için, izleyenleri gerim gerim gerecek en iyi post-apokaliptik filmler listesi hazırladık. Sizi yerinize sabitleyecek filmler için hazır mısınız?
1. Children of Men, 2006
İnsanlığın nesli yok olmak üzere. Dünyadaki kadınlar doğurma yetisini kaybetti ve bilim insanlarının elinden hiçbir şey gelmiyor. Herkes yeryüzünde ayakta kalmayı başaran son hükûmet Britanya’ya iltica etmek istiyor. Roma ve Gravity filmleri ile “En İyi Yönetmen” Oscar ödülünü almış Meksikalı yönetmen Alfonso Cuarón’un imzasını taşıyan bu film, umut ve inanç temalarını çok iyi yansıtıyor. Children of Men, altı dakikayı aşan uzun sahneleri ile sizi ekranınıza kilitlerken aynı zamanda filmin etkisinden çıkmanız da zaman alacak.
“Oyun alanlarındaki sesler azaldıkça çaresizlik ortaya çıktı. Çocuk seslerinin olmadığı bir dünyada olanlar ne de garip?”
2. Snowpiercer, 2013
Küresel ısınmayı durdurmak için yapılan denemelerin yanlış gitmesi sonucu bütün dünya tekrardan buz devrine döndü. İnsanlıktan arta kalan son şey bir trenin içinde dünyayı turluyor. Gisaengchung, diğer bir ismiyle Parazit filmiyle 2019 senesinde 4 Oscar almayı başaran Koreli yönetmen Bong Joon-ho’nun erken yapıtlarından birisi. Snowpiercer, sınıf ayrımını mükemmel bir şekilde yansıtmayı kesinlikle başarmış. Bunun yanı sıra Chirs Evans, Ed Harris ve Tilda Swinton gibi isimlerin oynadığı film, her saniyesiyle sizi şaşırtacak.
“Bir ayakkabının yeri kafa değildir. Ayakkabı ayağa ait. Bir şapkanın yeri baştır. Ben bir şapkayım. Siz bir ayakkabı. Benim yerim baş. Sizin yeriniz ayak.”
3. The Road, 2009
Yeryüzündeki yaşamın büyük bir çoğunluğu global bir felaketin ardından yok oldu. Hayatta kalmayı başaran bir baba ve oğlu, daha sıcak olduğunu umdukları topraklara gitmek üzere tehlike dolu bir yola koyulurlar. Viggo Mortensen’in başrolünde oynadığı film, insan zulmünün sınırlarını görmenizi sağlayacak. Yavaş yavaş sizi etkileyerek hayretler içinde bırakacak sahnelerde hem fiziksel hem de duygusal olarak bir kargaşa haline gireceksiniz. The Road, size insanların sadece hayatta kalmak için neleri göze aldığını ve bir babanın sevgisinin neleri başarabileceğini gösterecek.
“- Hiç ölmeyi arzu ediyor musun?
– Hayır. Böyle zamanlarda bu tür lüks bir şey istemek aptallık.”
4. 28 Days Later, 2002
Aşırı bulaşıcı bir virüsün hızla yayılması sonucu insanlık yok olma tehlikesindedir. Virüs, bulaştığı kişinin vücudunu kontrol edip onları adeta bir zombiye çeviriyor. Virüsün ortaya çıkmasından 28 gün sonra hastanede güzlerini açan bir adam ve onun dünyayı anlama mücadelesi. Slumdog Millionaire ve 127 Hours filmleriyle ün yapmış yönetmen Danny Boyle’un devrim niteliğindeki eseri. Boyle, İngiltere’nin insansız sokaklarında ıssızlık ve dehşet ögelerini mükemmel bir şekilde yansıtmış. Zombi film türünün yeniden kimlik kazanmasına yol açan bu film, bugün halen zombi filmlerinin hayatta kalmasını sağlamış olabilir. Türünde kült olarak kabul edilen bu film sizi koltuğunuza kenetleyecek.
“…Çok hızlı yayıldı. Kimse kaçamıyordu. Tek yapabildiğin tırmanmaktı… İnsanların üzerine tırmanmak. Ben de öyle yaptım, tırmandım…”
5. A Quiet Place, 2018
Bir gün nereden geldiği belli olmayan yaratıklar dünyayı istila eder. Gözleri olmayan bu varlıklar aşırı hızlı ve neredeyse yok edilemez. Bu yaratıkların sahip olduğu mükemmel ses duyma kabiliyeti dünyadaki bütün kuralları altüst eder. Sadece ailelerinin güvenliği için uğraşan bir anne-babanın sessiz ancak kuvvetli hikayesi. The Office dizisindeki karakteri ile ünlenen John Krasinski’nin yönetmen koltuğundaki ikinci tecrübesi. Başrollerini karısı Emily Blunt ile paylaşan Krasinski, uzun zamandır duyduğumuz gerilim açlığını gidermeyi başarıyor.
“Onları koruyamazsak biz kimiz ki? Onları korumak zorundayız.”
6. It Comes at Night, 2017
Dünya ölümcül bir hastalığa yenik düştü. Otoritelerin yokluğunda hayatta kalmayı başaran insanlar çaresiz kaldılar. Güvenin yok olduğu dünyada sağ kalmanın tek yolu şüphe ve emniyetten geçiyor. Gözlerden uzak bir evde yaşayan ailenin yaşadıklarını konu alan bu film, adeta sizi kısık ateşte pişirecek. Son 10 yılda yükselişte olan A24 film şirketinin imzasını taşıyan It Comes at Night, A24 standartlarına ulaşmayı kesinlikle başarmış. Film paranoyanın en yanıltıcı halini anlatan ve izleyenleri gerim gerim gerecek en iyi post-apokaliptik filmler arasında.
“Aile dışında kimseye güvenemezsin.”
7. The Mist, 2007
Yıkıcı bir kasırganın ardından gizemli bir sis küçük bir kasabaya hakim oldu. Asıl korkutucu şey ise sisin içinde saklanan ölümcül yaratıklar. Film, olaylar sırasında orta çaplı bir süper markete sıkışıp kalan bir grup insanı konu alıyor. The Mist, korku romanları ile adını tarihe yazmış Stephen King’in eserlerinden. The Green Mile ve The Shawshank Redemption gibi King romanlarından uyarlanmış filmlerin yönetmeni olan Frank Darabont yine bu filmde yönetmen koltuğuna geçmiş. Yönetmen Darabont, 1960’lar ve 70’lerde sükse yapmış “B-Filmi” çılgınlığından ve George Romero’nun çalışmalarından esinlenmiş. Hatta filmin siyah-beyaz versiyonunun daha iyi olduğunu ve bu şekilde izlenmesi gerektiğini savunuyor. Kitaptan daha karanlık bir sona sahip olmasıyla yıllarca ağızdan düşmeyecek ve sizi fena halde sarsacak.
“İnsanlık olarak esasen deliyiz. İkiden fazlamızı bir odaya koy, hemen taraf tutmaya ve birbirimizi öldürmek için sebep uydurmaya başlarız. Politika ve dini neden icat ettiğimizi sanıyorsun?”
8. The Book of Eli, 2010
Büyük savaşlardan sonra hiçbir toprak parçasında kanun kalmadı. Gizemli bir ses tarafından yönlendirilen Eli, taşıdığı kitabı güvenli bir yere ulaştırmak zorunda. Başrollerini Denzel Washington, Gary Oldman ve Mila Kunis’in paylaştığı film western ve izleyenleri gerim gerim gerecek post-apokaliptik filmler karışımı diyebiliriz. Her anının aksiyonla geçtiği bu film sizi nefes nefese bırakırken, yarattığı dünyanın içinde kaybolmanızı da sağlayacak.
“İnsanlar ihtiyaçlarından daha fazlasına sahipti. Neyin değerli neyin değersiz olduğuna dair bir fikrimiz yoktu. Şu an insanların uğruna birbirini öldürdüğü şeyleri çöpe atardık.”
9. 12 Monkeys, 1995
Ölümcül bir virüs 1996 yılında neredeyse bütün insanlığı yok etti. 2035 yılında virüsü durdurmak için bilim insanları tarafından geçmişe döndürülen bir adam insanlığın tek umudu. Zaman ve mekan değişkenleri ile durmadan oynayan bu film, izlerken düşüncelerinizi toplamayı zorlaştıracak. Zihin büken filmleri ile ün yapan Terry Gilliam’ın filminin başrollerini Bruce Wills ve Brad Pitt paylaşıyor. Biyolojik terörün sınırlarında gezerken, filmin adeta yapboz parçaları gibi serptiği hikayeyi birleştirmeye çalışacaksınız. Peki, kaderi ne kadar değiştirebilirsiniz?
“Doğru yok, yanlış yok, sadece popüler görüş var”
10. Mad Max, 1979-2015
Artık kuralların olmadığı çorak topraklara, çeteler hükmediyor. Yolları kontrol altında tutan yağmacılara karşı son savunma, tecrübeli polis Max. Muhteşem sürüş kabiliyeti ile bu haydutların korkulu rüyası olan Max’in, serideki her film ile kendini deliliğe kaybedişini izleyin. Henüz tamamı keşfedilmemiş distopik bir dünyada, mükemmel aksiyon sahneleri ile kendinizi kaybedin. Şu an 4 filmden oluşan seri sizi içine çekecek. Hem Mel Gibson hem de Tom Hardy tarafından canlandırılan Mad Max, görsel ve tematik olarak ayağını gazdan çekmiyor. Her filmin bir öncekinden daha iyi olduğu bu nadir film serisi, kaçırılmaması gereken bir tecrübe.
“Dünya yıkılırken, her birimiz kendi çapımızda kırıldık. Kimin daha deli olduğunu anlamak zorlaşmıştı… ben mi…? yoksa diğer herkes mi?”
11. 10 Cloverfield Lane, 2016
Araba kazası sonucu gözlerini bir sığınakta açan kadın. Atmosferin artık solunamaz bir hale geldiğini iddia eden iki adam. Belki de hayatlarının sonuna dek bu sığınakta kalacak 3 insanın klostrofobi, paranoya ve gizem dolu mücadelesi. J. J. Abrhams’ın yapımcılığını üstlendiği filmin başrollerini John Goodman, Mary-Elizabeth Winsted ve John Gallagher Jr. paylaşıyor. Film boyunca size sunulan her bilgiyi sorgulayacak ve neyin doğru olduğundan asla emin olamayacaksınız.
“Delilik, sel geldikten sonra gemiyi yapmaya başlamaktır.”
12. Blade Runner, 1982-2017
Gelecekte gerçekleşen teknolojik ilerlemeler sayesinde sentetik insanlar yapıldı. Duygu ve zekaya sahip olan bu biyolojik robotların yapılma amacı kölelik. Yaşanan bir başkaldırıdan sonra ortadan kalkması gereken bu varlıklar, kolluk kuvvetleri tarafından atanan özel “Blade Runner”lar tarafından avlanıyor. 1982 ve 2017 olmak üzere iki filmden oluşan seri hem bilim kurgu hem de post-apokaliptik film hayranlarına hitap ediyor. Bilim kurgunun büyük isimlerinden Ridley Scott’ın yönettiği ilk filmde Harrison Ford başrolde. Scott, ikinci film için yönetmen koltuğunu son 10 yılda kendini kanıtlamış olan Denis Villeneuve’a bıraktı. Hem görselleri hem stili hem de temaları ile insanı derinden etkileyen Blade Runner serisi, herkesin izlemesi gereken filmler arasında.
“Korku içinde yaşamak çok farklı bir tecrübe değil mi? Köle olmak bu işte.”
