George Orwell’in 1984’te ve Aldoux Huxley’in Cesur Yeni Dünya’da tasarladığı distopik dünyaların en çok göze batan özellikleri, yaşadığımız dünyanın siyasal ve toplumsal yapılarıyla sık sık eşleşebilmeleriydi. Bu benzerlikler içimizde karanlık ve rahatsız edici bir his yaratsa da distopya denilen bu “karanlık gelecek” kurgularının gerçekçiliklerini hiç kaybetmemeleri de hayranlık uyandırıcı. Gelelim ütopyalara, yani “aydınlık gelecek” denen, felsefede ve edebiyatta gerçekleşmesi imkânsız olarak görülen toplumlara. Yaşam koşullarından işleyen bir hukuka, sosyal çeşitlilikten bireysel özgürlüğe kadar her şeyi kapsayan bu kavram hakkında mimari, yüzyıllar boyunca felsefe ve edebiyatın hayallerini gerçekleştirmeyi denedi. Hazırladığımız ideal bir toplum ve gelecek için tasarlanmış ütopik şehirler listemizi umarız beğenirsiniz.
1. Telosa
Amerikan süpermarket zinciri Walmart’ın eski yöneticisi, ABD’li Marc Lore tarafından çöle inşa edilecek Telosa’nın bütçesi tam 400 milyar dolar. Hedefi önümüzdeki 40 yıl içinde 5 milyon nüfusa ulaşabilecek ütopik bir kent yaratmak. Kentin mottosu şu şekilde: “Tokyo kadar temiz ve verimli, New York kadar canlı ve çeşitli, Stockholm kadar iyi sosyal hizmetlere ve sürdürülebilir yönetim modellerine sahip bir kent.” Ünlü bir ekoloji dostu mimar olan Ingels ile anlaşan Lore, emlak projeleri tabanıyla tasarlanan şehirlerin insanları merkeze almadığını vurgularken, Telosa’nın insanlığın amaç ve değerlerini eşitlikçi bir şekilde sürdürülebilir kılmak istiyor. Mimar Ingels’in tasarım planı ise şöyle: “İskandinav kültürünün sosyal ve çevreci anlayışıyla Amerikan kültürünün özgürlük ve fırsatlarını birleştirebilmek.”
2. Ville Radieuse
Fransız mimar Le Corbusier’in ideal kente dair 20. yüzyıla dek görülmemiş devasa bir planı vardı. İnandığı mimari, başlattığı “pürizm” akımının tanımında da dendiği gibi “modern zamanın endüstriyel makineleri kadar efektif ve basit” şehirleri ifade ediyordu. Yani Ville Radieuse bir “makine şehir” tasarımıydı. Birbirinden yeşil alanlar ve sosyal yaşam merkezleriyle ayrılacak bu dev gökdelenlerin her birinde 2700 kişi yaşayacak ve kentin işlek kalması için herkesin günde 5 saat çalışması yeterli olacaktı. Ancak bu gökdelenler akla ilk gelenin aksine, bir “çarpı” şekli oluşturacak biçimde sıralanmışlardı. Le Corbusier’e göre çarpı şeklindeki yapılar güneş ışığı ve doğal havanın yapının içeri girmesine diğer tasarımlara göre daha fazla imkân veriyordu. Ville Radieuse, hiçbir zaman gerçekleşmedi fakat bugün Marsilya’da inşa edilen bazı konut projelerinde temel olarak alındı.
3. Germanya
Adolf Hitler tarafından görevlendirilen mimar Albert Speer’in Naziler için Berlin’i fütüristtik bir nükleer başkente dönüştürme fikrinin adıydı Germanya. Le Corbusier’in “makine şehir” fikrinden etkilenen Speer, devasa gökdelenlerle Berlin’i dünyanın başkentine dönüştürmek istedi. Plan kapsamında 400.000 kişilik devasa bir stadyum, Versay Sarayı’ndan daha büyük bir idari yapı gibi dev projeler bulunuyordu. Bütün bu yapılar, Görkem Bulvarı (Prachtallee) boyunca uzanacaktı. İkinci Dünya Savaşının Nazilerin aleyhine dönmesi kadar Berlin’in sazlık/bataklık üzerine kurulmuş jeolojisi de bu planın gerçekleşmesini aksattı. Speer bazı ölçümlerle inşa edilecek dev binaların 3 yıl içinde 18 cm kadar dibe batacağını fark edince projeyi iptal etti.
4. Fordlandia
1930’lı yıllarda Henry Ford, Brezilya’da bir Amerikan ütopyası inşa etmeyi hayal etti. Fordlandia, Amazon ormanlarının ortasında büyük bir kauçuk fabrikası ve o fabrikanın çevresinden büyümeye başlayacak bir şehri ifade ediyordu. İlk yıllarında Fordlandia projesi kapsamlı yatırımlar aldı ve hızla çalışmalarına başlandı. Hem yerel işçiler hem de bölgeye taşınan Amerikan işçilerle enerji santrali, hastane, kütüphane, golf sahası ve konut alanları inşa edildi. Ford, bölgede hamburger ve alkol tüketiminin teşvik edilmesi ve şehrin Amerikan kültürüne uygun olması için talimatlar da verdi. Ancak Ekvator sıcaklığı altında çalışan işçilerin artan şikayetleri, Ford’un kauçuk ağacı yetiştirme konusundaki başarısızlığı ve işçi ayaklanmaları projeye devasa zararlar verdi. Yıkıntıları ormanda bırakan Ford, şehri 1930’ların sonunda terk etti.
5. Atomurbia
Ütopya şehirlerin çoğu, dönemin sosyal yetersizlikleri, çalışma şartlarındaki ağırlıklar, sağlık sisteminin yetersizliği, fırsat kıtlığı gibi eksiklikleri yok etmek için tasarlandılar. Atomurbia için bu durum geçerli değil. Çünkü Atomurbia bir “nüfus koruma” ütopyası. Soğuk savaş döneminde her insanın aklına kazınan nükleer tehlikeye çare olmak için 1947’de LIFE dergisinde bir makale ile tanıtılan bu şehir Amerika’yı bir satranç tahtasına çeviriyordu. Nüfusu belirgin mesafe farklarıyla stratejik uzaklıklara dağıtan bu projede, hızla ulaşılabilen on binlerce sığınak da bulunuyordu. Projeye göre bütün nüfus, stratejik demografi planına göre şehirde belirlenen bölgelere dağıtılacak ve olası bir nükleer patlamada nüfus kaybı minimuma indirilecekti.
6. Seward’ın Başarısı
1968’de Alaska’daki Prudhoe Körfezi’nde bulunan petrol, burada fütüristtik bir şehir planın ortaya çıkmasını tetikledi. Şehrin ismi 1897’de Rusya’dan hiçbir değeri olmadığı düşünülen Alaska’yı 7.2 milyon dolara satın alan senatör Seward’a adanmıştır. Tandy Sanayi tarafından işletilecek bu proje tarihteki ilk iklim kontrollü kent projesiydi. 40.000 nüfusu içeride 20 dereceye sabitlenmiş sıcaklıkta tutabilecek dışa kapalı yapısının içinde, ofisler, yüzme havuzları, alışveriş alanları, sosyal tesisler ve spor arenaları bulunuyordu. Fakat Trans-Alaska Boru Hattı’nın davalık olmasıyla taşeron firma arazinin kredisini ödeyemedi ve şehrin inşasıyla ilgili planlar aksadı. Seward’ın Başarısı hiçbir zaman gerçekleşemedi fakat Las Vegas inşa edilirken projenin tam merkezinde bu şehrin planları kullanıldı.
7. Songdo
Güney Kore’deki Songdo, Koreli şehir planlama ve IT firması olan Cisco tarafından tasarlandı. Şehir iklim kontrolünden iletişim mekaniklerine kadar her şeyiyle birbirine bağlanmış bilgisayarlarla yönetilen kusursuz bir akıllı şehir olarak tasarlandı. Songdo şehri de ilhamını Le Corbusier’in “makine şehir” gökdelenlerinden aldı. Songdo planı, bir kompleksin içinde okuldan alışverişe, sağlıktan kültürel ihtiyaçlara kadar her şeyi kapsayacak yapıları barındırıyor. “Kutudaki Şehir” takma ismiyle de anılan Songdo, bugün akıllı şehir tasarımlarının tamamı için bir temel oluşturacak nitelikte. 2017’de tamamlanan şehrin zamanla küresel metropol hayatına dair düşünceleri temelden değiştirmesi bekleniyor.
8. Broadacre
1932’de Frank Lloyd Wright tarafından tasarlanan bu şehirde her şey yerel ve kırsal. Hayatı boyunca şehirlerdeki endüstriyel etkiyi minimuma indirmek isteyen Wright, Broadacre’deki her bir aileye 4000 metrekare arazi vermek istiyordu. En geniş yaşam alanı 10.000 insan barındıracak ve bu alanlardaki su ve enerji gibi kamusal ihtiyaçlar özelleştirilmeyecekti. Bu planla birimler kusursuz yerleştirilmişlerdi. Her bir kent sakini, evinin etrafındaki 240 km çaplı alanda her türlü üretim, dağıtım, kişisel gelişim ve tüketim imkanlarını karşılayabilecek ekipmanlara ve aletlere sahipti. Kentteki otoyollar ve havaalanları da kusursuz tasarlanmış, ulaşım süreleri neredeyse yarıya indirilmişti. İdeal bir toplum ve yaşam standartları için tasarlanmış bu şehir, ütopik şehirler arasında en kırsal olanı.
9. Sekizgen Kent
1856’da Vejetaryen Göç Kurumu, Octagon City, Kansas’ta Sekizgen Şehir projesini başlattı. Amaçları tamamen vejetaryenlerden oluşan bir yerleşim yeri inşa etmekti. Sekizgen biçimin amacı, bitki yetiştirmeye en elverişli yapı modeline uygun olmasıydı. Bu şekil, içeriye maksimum güneş ışığı ve temiz havanın girmesini sağlıyordu. Vejetaryen bir aktivist ve tasarımcı olan Henry Clubb, şehri tasarlarken her biri merkezdeki meydana çıkan sekiz ana cadde hayal etmişti. Bu haliyle şehir 4 sekizgen köy, köyler de sekizgen ev, çiftlik ve kamu binalarından oluşacak şekilde tasarlanmıştı. Ancak işler yolunda gitmedi ve şehre su taşıma sistemi inşa etmede büyük sorunlar ortaya çıktı. Hemen arkasından da hastalıklar doğmaya başladı. Bugün şehirden geriye kalan tek şey içi boş çürümüş yapılar.
10. Royal Arc-et Senans
Fransa’da tuz madenleri yakınında Arc-et Senans’ta endüstriyel bir bölgede kurulan kent, işçiler ve aileleri için tasarlandı. Claude-Nicolas Ledoux tarafından tasarlanan şehirde binalar tuz çukurları etrafındaki dairelere yayılmıştı. Yerel tuz hasadı 1779’da başladı ve neredeyse 200 yıl kadar sürerek 1962’ye kadar devam ederken şehir yapısı hiç bozulmadı. Ancak modern dönem çalışma koşullarından olumsuz etkilenen kent zamanla işlevlerini kaybedecek düzeye gelmeye başladı. İdeal bir toplum adına tasarlanmış bütün ütopik şehirler arasında bu şehir işçiler için tasarlanan ilk, hayata geçenler arasında da en uzun süre hayatta kalmayı başaranı oldu. Kalıntıları hala Chaux ormanında bulunmaktadır ve UNESCO Dünya Mirası koruma alanları listesindedir.