Türk halk şiirinin son büyük temsilcilerinden birisi olan Âşık Veysel, sanatını halk şiirinin geleneksel yapısı içinde ortaya koymuş önemli bir şahsiyettir. Köy yaşamından gelen ozan Veysel, şiirlerinde bir kabullenişi ve razı gelmeyi ele alan, başkaldırmayan bir insan gibi görünse de kent yaşamıyla birlikte modern dünyanın kişisi olarak da karşımıza çıkar. Âşıklık geleneğinin son halkalarından olan şair, şiirlerini saz çalarak söylemiş, yapılan sohbetlerde sanatını gelecek kuşaklara aktarmıştır. Küçük yaşlarında kararan dünyasının içinden bir halk filozofu olmayı başaran şair, sazına düzen vererek adını duyurmaya başlamıştır. Biz de bu içeriğimizde sizlere halk edebiyatının önemli ozanı Âşık Veysel ve müzik sanatı üzerine bilgiler vereceğiz. Keyifli okumalar!
1. Doğumu ve Kararan Dünyası
Âşık Veysel, Sivas’a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde dünyaya gelmiştir. Köyde ailesi Şatıroğulları olarak bilinmektedir. Babası Karaca lakabıyla bilinen Ahmet adında bir köylü çiftçidir. Annesinin adı ise Gülizar’dır. Veysel, bir yaz günü dünyaya gelmiş ve onun göbek bağını annesi kesmiştir. Veysel’den önce doğan iki çocuk, Çiçek hastalığından dolayı dünyadan göçüp gitmiştir. Yedi yaşlarındayken çiçek hastalığı tekrar ortaya çıkınca Veysel, sol gözünü kaybetmiş ve diğer gözüne bir perde inmiştir. Sağ gözüne daha sonraki yıllarda değnek saplanmasıyla birlikte dünyası iyice kararmış ve iki gözü de görmez olmuştur. Bu duruma ailesi çok üzülmüş, Veysel’in üzerine titremeye başlamıştır. Dağlarda, kırlarda ve bayırlarda gezen Veysel’e kardeşi Elif eşlik etmiştir. Veysel’in doğa ile bütünleşmesi de böylece başlamıştır.
2. Saz Teli ile Buluşma
Sivrialan köyü, saz âşıklarının sıkça uğradığı ve sazların çalındığı bir köydür. Babası Ahmet Bey, halk ozanlarından şiirler ezberleyen meraklı bir adamdır; küçük yaşta gözlerini kaybeden Veysel’in üzüntüsünü bir nebze dindirmek için ona üzerinde eski telleri olan bir saz verir ve Veysel’in saz ile buluşması böylece başlamış olur. Ancak küçük Veysel, saza uzun süre alışamaz ve bırakmaya karar verir. Bu sırada köylerine sık sık halk ozanları gelir, saza meraklı Ahmet Bey’in evinde toplanıp türküler söylemeye devam ederler. Köydeki komşularından ve babasının arkadaşı Çamşıh’lı Ali Ağa’dan dersler alan Veysel, ancak on beş yaşlarına gelince sazına düzen vermeye başlamıştır. Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Emrah ve nice halk ozanlarının türkülerini söyleyerek onlarla bütünleşmeye çalışmıştır. Kendi şiirlerini söylene kadar halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemeye devam etmiştir.
3. İlk Evlilik ve Acı Kayıp
Seferberlik yıllarında birçok insan askere alınmış ve köyde Veysel ile birlikte yalnızca yaşlılar ve kadınlar kalmıştır. Köydeki evlerini çekip çevirmeleri ve düzen kurmaları için Esma adında bir kız ile evlenmiştir ancak düğün dernek fasılları gerçekleşmemiştir. İlk çocukları doğduktan sonra Esma, çocuğun üstünde uyuyakalınca çocuk nefes alamamış ve vefat etmiştir. Veysel’in anne babası da çok kısa zaman içerisinde dünyadan göçünce Veysel ve Esma yalnız başlarına kalmışlardır. Veysel’e göre Esma bağına bostan olan bir kadın değildir ve gözü hep dışarıdadır. Evdeki işlere yardımcı olması amacıyla alınan Hüseyin adında bir adam ile Esma kaçmaya karar verirler. Esma bir akşam altı aylık bebeğini de bırakıp Hüseyin ile Samsun’a kaçar ve kayıplara karışır. Veysel bu olaya çok üzülmüş, şikâyetçi de olmuştur ancak resmi nikâhları yoktur. Veysel bu olaydan sonra insan içine çıkamadığını belirtmiştir ve olayın etkisini uzun süre üzerinden atamamıştır.
4. Başka Diyardan Gelen Sevda
Âşık Veysel, bostanlarında çalışan Kasım’ın köyüne gidip dertlerinden ve sıkıntılarından uzaklaşmak istemiştir. Sivas’ın ilçesi Hafik’e geldiklerinde Yalıncak Baba Tekkesi’nde, otuzlu yaşlarında dul kalan Gülizar ile tanışmıştır. Köy seferberlikten dolayı bomboştur; köyde sadece yaşlılar ve kadınlar vardır. Gözleri mavi, orta boylu güzel bir kadındır Gülizar ve ailesi bir köre kız vermek istemediğini belirtir. Ancak araya girenlerin de ısrarıyla söz kesilir ve birbirlerine yoldaş olurlar. Gülizar rüyasında Yalıncaklı Baba’yı görmüş ve kısmetinin Veysel olduğunun ona söylendiğini belirterek bu sevdaya önemli bir anlam yüklemiştir. Gülizar Hanım, “Benden önce âşıklığı yoktu, benden sonra çalıp söylemeye başladı.” diyerek bu büyük sevdanın Âşık Veysel’in gönlündeki önemine vurgu yapmıştır. Hakikaten de bu evlilikten sonra Veysel’in kısmeti açılmış, kendi şiirlerini yazıp söylemeye, ünü de artmaya başlamıştır.
5. Tarih Sahnesinde Veysel
Sanatı ve şiirleriyle Âşık Veysel, halk edebiyatının en önemli ozanı olarak karşımıza çıkmıştır. Ahmet Kutsi Tecer, Âşık Veysel’i edebiyatımıza tanıştıran kişidir ve Veysel’in gönlünde önemli bir yere sahiptir. Âşık Veysel onu “Gönlümün Yaylası” olarak görmektedir. Tecer, Sivas’ta Milli Eğitim Müdürü olarak görevlidir ve âşıklar şöleni düzenlemeye karar vermiştir. O şölenden sonra Veysel’in gücünü gören Tecer, ona halk şairi belgesini vermiş, böylece Veysel’in Sivas dışına gidip gelmesi kolaylaşmış, ünü de artmaya başlamıştır. İlk şiiri Gazi Destanı adlı ismiyle de bilinen Cumhuriyet Destanı adlı şiiridir ve Cumhuriyet’in onuncu yılında kaleme alınmıştır. Üç aylık yolculuktan sonra yoldaşı İbrahim ile Ankara’ya gelerek bizzat Atatürk’e şiiri okumak istemiştir ancak başarılı olamamıştır. Bu şiir, Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanmış ve çok büyük ilgi görmüştür.
6. Gurbet Yıllarında Veysel
Âşık Veysel, Sivrialan köyünden ayrıldıktan sonra Köy Enstitüleri’ne yönelir. Onun şiir estetiği ve dünyasında bu enstitülerin çok büyük yeri vardır. Arifiye Köy Enstitüsü, Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli, Lâdik, Akpınar önemli enstitülerde saz öğretmenliği yapmaya başlamıştır. Derslerden arta kalan zamanlarda önemli şiirlerini kaleme almıştır. Örneğin, Toprak şiirini 1944 yılında Çifteler Köy Enstitüsünde yazmıştır, Gidiyorum Gündüz Gece, Mektup gibi şiirleri bu dönemin ürünüdür. Köy Enstitüleri derslerinde öğrencilerin ilgiyle dinlediği, toprak ve üretim üzerine Veysel’in öğretilerinin olduğu verimli dersler gerçekleştirmiştir. Halk Türküsü Hocalığı yaptığı bu yıllarda halk şiirinin yapısının, tarihinin ve yayılmasın ne denli önemli olduğunu belirterek kültür bekçiliği de yapmaya çalışmıştır.
7. Sanat Yaşamında Veysel
Âşık Veysel, elinde sazıyla yurdun her tarafını dolaşırken sazı ve şiirleriyle bütünleşmiş, kendi sesiyle sazının sesini birleştirmiştir. Köy edebiyatının önemli isimlerinden Yaşar Kemal, Veysel’i ikna ederek şiirlerini bir kitapta toplamak istemiştir ve İstanbul’daki Maarif Kitapevinde eseri yayımlatmıştır. Daha sonraki yıllarda Ümit Yaşar Oğuzcan, Dostlar Beni Hatırlasın adıyla kitabın basılmasında büyük emekler vermiştir. Şiirlerinde kimi zaman sazına vasiyetini söylemiş kimi zaman da sazı tek sığındığı dostu olmuştur. Pir elinden bade içen âşık ozanlar gibi değil; usta çırak ilişkisiyle kendisini yetiştiren halk ozanlarından birisi olan Âşık Veysel, şiirlerinde Yunus Emre ve Karacaoğlan gibi halk şiiri geleneği sürdürmüş, bazen de onların mahlaslarını kullanmıştır. Halk ozanlarının kültürü, sözlü olarak dilden dile yaymasını kendisine hedef seçmiştir.
8. Müzikal Açıdan Veysel
Âşık Veysel, on beş yaşlarında başladığı müzik hayatında büyük ustalardan ve halk ozanlarından söylediği türküler ve deyişlerden sonra kendi şiirini ve estetiğini bulmaya yönelmiştir. Usta malı şiirlerle saz çalmaya başlayan Veysel, hece ölçüsünün gücünü şiirlerine taşımayı başarmıştır. Onun türküleri seslendirişi kendine özgüdür, sadeliği vardır ve anlamlarıyla insanları düşündürür. Türkülerinde aşağı doğru seyreden bir yapı ile karşımıza çıkan Veysel, tiz sesi ile başladığı türkülerde karar sesine doğru seyreder. Halk edebiyatının içerisinde yetişerek onun kurallarını kendine göre uyarlamış ve yeni bir tarz ortaya koymuştur. Bağlamada Veysel Düzeni olarak karşımıza çıkan bu tarzda, kendisinden sonra birçok yörede saz ustalarını da etkilemeyi başarmıştır.
9. Âşık Veysel’in Önemli Şiirleri
Âşık Veysel, Uzun İnce Bir Yoldayım şiiriyle, dünyadaki yaşamı ve menzile doğru yürüyen insanın yaşam yolculuğunu ele almıştır. Kara Toprak’ta, toprağın cömert ve bağışlayıcı olduğunu belirten ozan, verimli ve zengin olduğunu düşündüğü toprağa saygı duymuş ve onun sadakatine sığınmıştır. Güzelliğin On Para Etmez şiirinde, sevilen maşukun güzelliğinin anlamını kendi içinde arayan bir âşıkın sözlerini görürüz. Anlatamam Derdimi Dertsiz İnsana, Dünyada Tükenmez Murat Var İmiş, Ağlayalım Atatürk’e, Dostlar Beni Hatırlasın, Aldanma, Ceylan ve Sazıma önemli şiirlerindendir. Lirizmle şiirlerini yoğuran ozan, halk edebiyatının nazım şekillerini ustaca kullanmıştır. Hoşgörü anlayışını şiirlerinin temeline almış, şiirlerinde barış, kardeşlik, yurt sevgisi, tabiat ve tabiattan ulaşmaya çalıştığı Allah inancını ele almıştır.
10. Şiirlerde Yaşayan Veysel’in Ölümü
Şiirlerinde derin anlamlar ve zaman zaman tasavvufa da yer veren Âşık Veysel, kendisinden önceki birikimden yararlanıp sanatını da bunun üzerine inşa etmiştir. Özellikle yaratanın kudretini ve kuvvetini, tabiat üzerinde etkili bir şekilde ele alan ozan, şiirlerinde Tanrı’yı doğa ve evren boyutunda anlamlandırmıştır. Alevi- Bektaşi inancının değerlerini ve felsefesini şiirlerinde kullanan Veysel, manevi dünyasında uzun ince bir yola çıkmış, vahdet-i vücut kavramına ulaşmayı hedeflemiştir. Âşık Veysel, 21 Mart 1973’te vefat etmiştir. Erken yaşta kararan dünyasını sanatıyla ve sazıyla aydınlatan ozan, ölmeden önce ölümsüzleşmiştir. Mezar taşında yazdığı gibi, murat yalan ölüm gerçek, olmuş doğduğu yerde toprağa verilmiştir. Halk edebiyatının ozanı Âşık Veysel şiir ve sanatı ile önemli bir şahsiyet olarak karşımıza çıkmaya ve türküleri dilden dile yayılmaya devam edecektir. Saygıyla anıyoruz.